|
||
Merdüm-i Dîde-i Ekvân | ||
Mahmut AKSALİÇ | ||
mahmut_aksalic_tr@hotmail.com | ||
Zaman şüphesiz bize verilmiş pek kıymeti bilinmese de en değerli varlıklardan biridir. Görünmediği halde htiğimiz için zamanı, takvimle,saatle ya da mevsimlerle tasnif etmişiz. Herkesin zaman algısı farklı olacaktır. Bir yıl kimine uzun gelir kimine kısa.. Hatta zaman, zamana ve mekana göre de değişir. Nitekim Nuh(a.s) devrinde bir kadın ona gelerek oğlunun genç yaşta vefat ettiğinden yakınır. Nuh(a.s) oğlunun kaç yaşında vefat ettiğini sorunca, kadın da 270 yaşında vefat ettiğini söyler. O zaman için bu çok da uzun bir zaman aralığı değildir. Mekan bağlamında ise uzayda zamanın daha yavaş aktığı ve zamanda bükülmeler olduğu öngörülmüştür.
Peki maziye göre bir hayli hızlı, atiye göre oldukça atıl yaşadığımız şu anki ömür aralığı bize ne derece uygun ? Bir sosyal medya kullanıcısının, “Keşke taşı taşa vurup ateş çıkarsaydım da bugünkü Z kuşağını görmeseydim” dediğine şahit olmuştum. Anket yapılsa çoğu insan farklı bir zamanda yaşamak isterdi. Farklı bir zamanda yaşamayı istemek barındırdığı gizem veya yaptığımız hataları bir daha yapmamak istemekten kaynaklanabilir. Lakin ankette zamanla birlikte verilen aklın da farklı olacağı şartı konulsa, büyük çoğunluk bunu kabul etmeyecektir. Zira en adaletli dağıtılanın akıl olduğu muhakkak. Hiçkimse başkasının aklına göz dikmiyor.
Zaman içinde müşahede etmek istediğimiz farklı anlar olmuştur ki genelde kendimize bir lider, bir bilge yahut zengin bir yönetici gibi alelade olmayan tiplemeler yaparız. Hiç kimse kendini ömür boyu ceza almış ayağı zincirli bir forsa olarak düşünmez. Her türlü ihtimal mevcut. Binlerce yıl önce güneşe tapanların her yıl verdikleri kurbanlardan biri de olabilirdik. Güneşe tapınmak çok eskiden yaygındı ve insanlara mantıksız da gelmiyordu. Tarık bin Ziyad’ın geri dönmesinler diye gemilerini yaktığı, itaatkar cesur askerlerinden biri olacağımız gibi, siyahileri insan olarak görmeyen barbar Avrupalı bir köle tüccarı da olabilirdik. Edep ve ilim sahibi Rabia’tül Adeviyye gibi bir mücevher olmak da, farelere tapınmanın en büyük yücelik olduğunu düşünen Hintli bir kadın olmak da muhtemel. Bizans İmparatorluğu’na İslam’ı tebliğe götüren ulaklardan biri olacağımız gibi, Stalin’in zülmünde ailesini kaybedip onları koruyamama hicaplığı içinde yanıp sürgüne zorlanan bir Tatar esiri de olabilirdik. Geçmişte yaşamış olabileceğimiz gibi gelecekte de yaşayabilirdik. Bugün iki üç saatte uçakla yer değiştirdiğimiz ülkelerin yerini gezegenler alacak. Bu yaz tatiline Mars’a gidelim diyen yolculardan biri yerine havayla teması olan dünyanın her yerine anında virüs salınımı yapabilecek bir aletin mucidi de olabilirdik.
Zaman içinde tahmin edilemeyecek kadar ihtimal mevcut. Önemli olan dünyada işgal ettiğimiz zaman mı yoksa bu zaman dilimindeki duruşumuz mu ? Ne için geldiğini ve nereye gitmeyi planlayan bir duruş mu bahsettiğimiz ?
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen. Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.” der beyitinde Şeyh Gâlib. Yani, kendine dikkatlice bir bak, sen âlemin özüsün. Sen varlıkların gözbebeği olan insansın. Cemâdâtın (cansız varlıklar) bile boşuna yaratılmadığı bir alemde, alemin gözbebeği olan ruhumuz hafife alınacak kıymeti bilinmeyecek bir şey olmasa gerek. Düşünme sırası hepimizde.
Mahmut Aksaliç
|
||
Etiketler: Merdüm-i, Dîde-i, Ekvân, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.
<a href="http://www.sanalbasin.com/?ref=32742" id="hash-281d39bb99f4965803bcaabf4d3ed6a2a1d2a9cc" title="Bu site sanalbasin.com üyesidir" target="_blank"><img src="http://www.sanalbasin.com/dcms-themes/sanalbasin/img/sanalbasin_uyesidir.png" alt="sanalbasin.com üyesidir" /></a>